Başarının Yalanları: “Kalk, Çalış, Başarısız Ol!” Kitabından Gerçek Dersler

Geçtiğimiz günlerde okuma fırsatı bulduğum bir kitabı sizlerle paylaşmak istiyorum. Basından da tanıdığımız, ülkedeki sistem eleştirisini en sivri şekilde yapan Behçet Yalın Özkara hocanın kitabını konuşmak istiyorum.

Türkiye’de doğan her çocuk, daha okul sıralarından itibaren aynı masalla büyür:

“Çalış, inan, sabret; başarırsın.”

Ama Behçet Yalın Özkara bu kitlesel büyüyü bozuyor. Kalk, Çalış, Başarısız Ol! isimli kitabında, “başarı” denilen kavramın altını kazıdığında geriye kalan şeyin sistemli bir yalan olduğunu anlatıyor.
Bu yalanı ayakta tutan şey ise hepimizin inanç ihtiyacı. Çünkü bir masala inanmak, gerçeği kabullenmekten daha kolay.

Hasan Gökçe: Sistemin Unuttuğu Kahraman

Kitap, Urfa’da bir okul kantininde çalışan Hasan Gökçe’nin hikayesiyle açılıyor.
Bilgisayarlara tutkulu, programlama bilen, kurslara gitmiş, sertifikalar almış bir adam.
Ama hayatta kaldığı yer, eğitim aldığı yer değil — okulun kantini.
Hasan, sistemi yıkamayınca onun içinde küçük bir köşe bulmuş.

Bu hikâye, bir dönemin “çok çalış, kurtul” mitini paramparça ediyor. Çünkü çoğu insan Hasan gibi.
O, başarısız değil; sadece sistemin yalan denklemini çözmüş biri:

“Eğer bu düzen liyakatten çok torpile, fikirden çok bağlantıya çalışıyorsa, o zaman başarıya giden yol değil, ‘kalan’ yol önemlidir.”

Bu hikaye özellikle beni fazlasıyla etkiledi. Ben de bir dönem kamu bankalarına yaptığım başvurularda sınavı geçip mülakatlarda elendiğim olmuştu, hem de merkez şubenin hukuk işlerinden sorumlu bir zaatın oğluna… Kantin işletmeciliğim serüvenimi de düşündüğümüzde insan Hasan Gökçe ile kendinde benzerlikler aramaktan kendini alamıyor.

Unicorn Deneyi: Görmek İstediğine İnanmak

Özkara’nın en çarpıcı örneklerinden biri, Lifchits ve arkadaşlarının yaptığı “Unicorn Deneyi”.
Katılımcılara iki tablo veriliyor: biri üniversite mezunu, diğeri üniversite terk milyar dolarlık girişimciler.
Sonra soruluyor: “Hangileri başarılı olur?”
Cevap çok net: herkes, önüne konan örneğe uygun düşünmeye başlıyor.

“Biz, beş kişilik örnekten hayatın formülünü çıkarıyoruz.”

Yani gerçeğe değil, ihtiyacımıza inanıyoruz.
Bir grup “okumak şart” diyor, diğeri “okulu bırakmak cesaret ister” diyor.
İki taraf da aynı hatayı yapıyor: başarıyı örnekle, istisnalarla tanımlıyor.

Özkara’nın bu deneyi seçmesi tesadüf değil. Çünkü Türkiye’de de “başarı” kavramı hep uç örneklerle beslendi:
bir yanda “diplomalı beyaz yakalılar”, diğer yanda “okuldan atılıp CEO olan” kahramanlar.
Oysa çoğunluk ne o ne bu.
Ve asıl hikâye, o görünmeyen kalabalığın içinde yaşanıyor.

Hebb Deneyi: Boşlukta Kalmaya Tahammülümüz Yok

Yazar burada çok ilginç bir bilimsel deneye yer veriyor. 1950’lerde Hebb isimli bir araştırmacı, insanları tamamen izole ediyor.
Deney 6 hafta sürecek ama katılımcıların çoğu 8 saatte pes ediyor.
Sebep?

“Hiçbir şey yapmamak, insan doğasına aykırı.”

İnsanın paraya değil, anlama ihtiyacı var.
Çünkü üretmeden, katkı sunmadan, bir işe yaramadan var olmak — ruhu çürütüyor.
Yani mesele çalışmak değil; anlamlı bir şey için çalışmak.

Bu bölüm, Türkiye’deki milyonlarca işsiz gencin yaşadığı o derin huzursuzluğu mükemmel açıklıyor:
Boş kalmanın acısı, sadece maddi değil, varoluşsal.

Mükemmellik Tuzağı: Daha Fazlasını İstemek Yetmiyor

Kitabın sonlarına doğru Thomas Curran’dan yaptığı alıntı, modern çağın hastalığını özetliyor:

“Her zaman daha fazlasını isteyen bir dünyada, yeterli olmayı küçümsüyoruz.”

Bu, sosyal medyadan kariyer yarışına kadar her alanda hissedilen bir baskı.
Kimse “yeterince iyiyim” diyemiyor artık.
Özkara burada kapitalizmin en kurnaz oyununu ifşa ediyor:
“Mutluluğu ararken mutsuzluk üretim hattına dönüştük.”

Mükemmellik, insana gelişim değil tatminsizlik getiriyor.
Çünkü başarı artık bir son değil, sonsuz bir borç haline geldi.

Farklılaşmak: Gerçek Cesaret

Yazarın kendi hayatından verdiği bir örnek, kitabın en umutlu bölümlerinden biri:
Üniversitede kurduğu araştırma biriminde, diğerlerinin aksine kurumsal değil, eğlenceli ve renkli bir web sitesi tasarlıyor.
“Hocam iş dünyası bunu ciddiye almaz” deniyor ama sonuç tam tersi oluyor — herkes ilgileniyor.

“Biz farklı olduğumuz için fark edildik.”

şte bu, kitabın “kalk, çalış, başarısız ol” mesajının gerçek anlamı:
Kalk — çünkü yerinde saymak ölmek gibidir.
Çalış — ama başkalarının kurallarına göre değil.
Başarısız ol — çünkü sadece o zaman kendi yolunu bulursun.

Gerçeği Görmek Özgürleştirir

“Kalk, Çalış, Başarısız Ol!” bir motivasyon kitabı değil bir uyandırma kitabı.
Sana mucize vaat etmiyor, aksine “muhtemelen başaramayacaksın” diyor ama o farkındalık seni özgürleştiriyor.

Çünkü artık “neden olmadı?” diye kendini suçlamıyorsun.
Biliyorsun ki oyun adil değil.
Ama buna rağmen oynamayı, denemeyi, yaratmayı seçiyorsun.

Behçet Yalın Özkara’nın bu kitabı, kişisel gelişim kitaplarının tam tersine çalışıyor.
Seni gaza getirmiyor, seni sarsıyor.
Ama o sarsıntı, gerçekten büyümenin başladığı an.

Tıpkı web tasarımda, sanatta ya da hayatta olduğu gibi:

“Bir şeyi farklı yapmadığın sürece, sadece başkalarının kazandığı bölümü tekrar edersin.”

Ve bazen en büyük başarı, tam da başarısız olmayı göze aldığın anda başlıyor.

Efe Elmastaş