Yolda Olmak, Tasarımcı Gözüyle Görmek: Eskişehir Notları

Birkaç günlük keyifli bir Anadolu turuna çıktık. Zarema ve oğlumuz Kemal ile birlikte çıktığımız yolculukta, Konya ve Kütahya şehirlerinin yanı sıra, uzun zamandır gitmek istediğimiz Eskişehir’i de gezme fırsatı bulduk. Ancak bu seferki gezi, benim için sadece bir dinlenme değil, aynı zamanda kişisel ve profesyonel bakış açımızı besleyen, tasarıma dair düşüncelerimizi tazeleyen bir deneyim oldu.

Eskişehir’in o genç, dinamik ve sanatla iç içe dokusu ilgimi çekti. Porsuk Nehri’nin çevresindeki canlı atmosfer, çeşit çeşit kafeler, kitapçılar, sokak sanatçıları ve o aydınlık insanlarıyla şehir nefes alıyordu. İnsanın içine mutluluk veren bir akış vardı, şehrin kendine has enerjisi başkaydı. Özellikle Odunpazarı bölgesi… Taş sokakları, tarihi evleri ve her köşede fışkıran sanatsal ruhuyla adeta bir açık hava müzesi gibiydi. İşte tam da burada, bir görsel iletişimci olarak bakış açımızı derinden etkileyen iki önemli durak oldu: Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi ve Odunpazarı Modern Sanat Müzesi (OMM).

Dünyanın pek çok ülkesinde bulunan “Madam Tussaud” Müzesi’nin Türkiye’deki ilk örneği olan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi, Yılmaz Büyükerşen’in Büyükşehir Belediyesi’ne bağışladığı, tarihi kişiler ile yerli ve yabancı ünlü yaklaşık 200 kişinin heykeline ev sahipliği yaptığı bir müze. Atatürk’ün çeşitli dönemlerini yansıtan heykelleri, ailesinin yanı sıra devlet adamlarının, sanatçıların, medya mensuplarının ve sporcuların canlı hissi veren figürleri değişik dekorlar önünde sergilenmekte. Eskişehir ve Türkiye tarihinden kesitlere de yer verilen müzede, gelecekte kente gelecek ünlü kişilerin balmumu heykelleri de yerini almaktadır. Müzeyi ziyaret edenler profesyonel fotoğraf ekibiyle heykellerle birlikte fotoğraf çektirebilmekte.

Açıkçası her bir heykeldeki detaylı ve gerçekçi ifadeler beni hayran bıraktı. Tarihi figürlerden popüler karakterlere kadar, balmumunun titizlikle işlenmiş dokusuyla hayat bulan suretler, ışık ve gölge oyunlarıyla derin birer hikaye anlatıyordu. Kemal’in de dikkatini çeken bu ustalık, bana şunu düşündürdü: Dijitalde yarattığımız tasarımlar da, tıpkı bu heykeller gibi, en küçük pikselinden renk seçimine, font tercihlerine kadar her detayıyla mesajın bir parçası olmalı. Bir markanın dijitaldeki yüzü, doğru dokunuşlarla özünü yansıtmalı, tıpkı balmumunun en küçük ayrıntılarla bir karaktere can vermesi gibi. Zarema ile birlikte en ince ayrıntılara verdiğimiz önemin, bu müzede somut bir karşılığını bulmak ve bunu birlikte deneyimlemek keyifliydi.

Hemen ardından gezdiğimiz Odunpazarı Modern Sanat Müzesi (OMM) ise mimarisiyle bile başlı başına bir sanat eseriydi. Japon mimar Kengo Kuma’nın imzasını taşıyan, Odunpazarı’nın geleneksel sivil mimarisini çağdaş çizgilerle harmanlayan bu ahşap yapı, iç içe geçen kutu formlarıyla bir görsel şölen sunuyordu. İçerideki modern ve çağdaş sanat eserleri, özellikle farklı disiplinlerden gelen enstalasyonlar, alışılmışın dışına çıkmak ve “fark yaratmak” üzerine kafa yoran bizler için tam bir ilham kaynağıydı. İdil Tabanca küratörlüğündeki Ehlikeyif sergisi gündelik olarak kullandığımız masa, sandalye ve tabure gibi eşyaları farklı malzemeler ve dokular eşliğinde yeniden üretimini gözlemlemek etkileyiciydi. OMM ise yapı olarak yerel değerlerden beslenirken evrensel sanat dilini yakalayan vizyonuyla, dijitalde bir markanın da bu denli özgün, akılda kalıcı ve kendi hikayesini mimarisiyle bile anlatan bir duruş sergilemesi gerektiğini bir kez daha gösterdi.

Bizler, sadece kod yazıp görseller yerleştirmiyoruz. Tıpkı bir müzede eserlerin titizlikle sergilenmesi gibi, sizin hikayenizi dijitalde en etkileyici, en “siz” haliyle sunmayı hedefliyoruz. Bu gezi bana bir kez daha gösterdi ki, gerçek sanat ve tasarım, detaylarda ve özgün bakış açılarında gizli. Ve biz, sizin dijitaldeki detaylarınızı özenle işlemek için buradayız.

Yolda olmak, yeni şeyler görmek ve bunlardan ilham almak, bizler için vazgeçilmez. Konya ve Kütahya’nın farklı dokularını da deneyimlediğimiz bu Anadolu turu, bizi hem besledi hem de dijital dünyadaki her projenin, tıpkı bir seyahat gibi, kendi benzersiz hikayesini anlattığını hatırlattı. Belki de bu tür gözlemlerden aldığımız ilham, bir sonraki projenize ışık tutar.

Efe Elmastaş